Amir
"Amir. Kimsenin yüzünü görmediği ama bu koca şehrin görüp göreceği en eksantrik kiralık silahşör. Bu gizliliği hususunda şiddetle paranoyak, namlusunun ucunda hedefi varken kendi kendine neşeyle konuşacak kadar kafadan kontak, kendi kurallarına, adetlerine sıkı sıkı bağlı genç adama işiniz düşerse, tasalanmayın o sizi bulur. Aklına yatıyorsa işi alır. Ve her zaman aldığı işi bitirir. Hiçbir zaman yakalanmaz. Onun yüzünü görenler robot resmini çizdirecek kadar uzun yaşamazlar. Amir bu koca, kirli, karanlık, kalabalık şehrin kaldırım sularına karışır, kuytularından süzülür ve o istemedikçe kimse onun rüyasına giremez, kapısını çalamaz. En azından Amir böyle sanıyordu. Sem diye güzel, genç bir kadın ardına koca koca belalar takıp kapısına dayanana kadar..."
Sem
"Gencecik, gözlerinden ateş fışkıran bir kadın, Louboutin topuklularını eline almış koşturuyor gecenin bir körü. Şu perişan haliyle bile çok güzel. Islak kaldırımdan güçlükle sekip bir köşeyi dönüyor. Ara sokak karanlık, nefes nefese kızı saymazsak sessiz. Köşedeki telefon kulübesini fark edince aradığını bulmuş gibi derin bir oh çekiyor ve koşup titreyen elleriyle timsah derisi cüzdanından çıkardığı buruşuk nottaki numarayı çeviriyor:
-Alo, orası neresi? Zümrüt Otel mi? Bir adam arıyorum ben orada kalan! Bilmiyorum kardeşim adını. Ya tipini falan da bilmiyorum! İşte böyle gizli ajan gibi bir şeydir herhalde!
Sem’in hayatı o telefon kulübesine girmeden tam üç saat önce tepetaklak olmuştu. İşte onu bu telefon kulübesine getiren de babasının ölmeden önce kulağına fısıldadıkları oldu."